Yaşar Nadir Atilla Yazdı ; Horozumu Kaçırdılar….

YAZI DÜKKANI
AKADEMİ YAZARLARI
YAŞAR NADİR ATİLLA
HOROZUMU KAÇIRDILAR

-”Yaşar” dedi İsmet ağabey. ‘Getir şu senin horozu da benimki ile dövüştürelim.”

Köyde hemen hemen her erkek çocuğun sahiplendiği, kendine ait olan bir evcil hayvanı olurdu. Bu bir it eniği, yeni doğmuş bir buzağı olurdu ya da bir kaz ya da ördek palazı… Benim de onca evcil hayvanlarımız içinde kendime ayırdığım, beslenmesine özen gösterdiğim, bir kaç ay önce yumurtadan çıkmış, kıpkırmızı gösterişli ibiği olan, süt beyazı bir horozum vardı. Adı ‘Cimbitti’. Cimbit, avluda ve evimizin önündeki boş arsada ”küçük dağları ben yarattım” edasıyla dolaşır, alımlı- çalımlı yürüyüşünü görenler onu kümesin kralı sanırlardı. Aklına esince bir tümseğe zıplar, ilk kez ötmeye başlayan horozların soluk borusundan hırıltıyla çıkan cırlak sesiyle zamanlı zamansız öterdi. Ama bu gösterişine, alımına çalımına karşın çok korkaktı; bu özelliğinden dolayı tavuklar da onu horozdan saymazlardı. Kümesteki öteki horozları saymıyorum bile… Öyle ki çoğu kez, bırakın başka bir horozu, tavukların da onu önlerine katıp kovaladığını, onunsa kanatlarını açıp, ciyak ciyak kaçtığını görmüştüm.
İyi de dövüşçü olmayan, tavuklardan bile korkan bu horozu neden severdim? Çinsi Legorndu. Legorn cinsi kümes hayvanları yumurta verimlerinin yüksekliği nedeniyle beslenirdi. Horozların görevi ise sabahları ötmek, 10-15 tavuğu idare etmekti. Dövüşmek onların işi değildi. Ben bu gerçeği bildiğim için civcivliğinden bu yana onu elimle beslediğim için korkaklığı beni hiç ırgalamazdı. Korkaktı morkaktı, zamanlı zamansız öterdi ama uzun kıpkırmızı ibiği, kar beyazı tüyleri ile o benim Cimbitimdi.
İsmet ağabeyin horozu, benimki ile aynı dönemde; martta yumurtadan çıkmış, uzun boynu, uzun adaleli bacaklı, küçük ibikli bizim İstanbul Horozu dediğimiz Gerze Horozuydu. Bu horozlar özellikle dövüş için yetiştirilir, sahipleri onlara öteki kümes hayvanlarından daha özel bir muamele gösterirlerdi.
İşte dövüşçü olan bu horoz, ne hikmetse benim Legorn’u nerede görse kaçar, hadi biraz abartayım kaçtığında da ardından kurşun yetişmezdi. Laf aramızda, dövüşçü olmalarıyla ünlü İstanbul Horozu’nun tavuklardan bile korkan Legorn’umdan korkmasına gizli gizli sevinir onunla gurur duyardım.

-”Olur ağabey, onu şimdi tutarım”
-”Al, bizim avluya gel, orada dövüştürelim”
Sürüye ya da tarlaya gitmeyen evcil hayvanlarımız, öğle vakti yaz sıcağından korunmak için yüksek bahçe duvarımızın gölgesine sığınırlardı. Cimbit’i onların arasından almam zor olmadı. Bana alışkın olduğu için kaçmadı.
Cimbit’i kaptığım gibi bir koşarak Süleyman ağabeylerin avlusuna gittim.
Avluda ondan başka bir kaç kişi daha var; bacıları da olanı biteni izlemek için sofaya çıkmışlar…
İsmet ağabey, bir eliyle horozunu tutarken diğeriyle de cebinden mendile benzeyen kırmızı bir bez parçası çıkarıp bana uzattı.
-”Yaşar al bunu seninkinin boynuna dola”
-”Niye ki?”
-”Dediğimi yap!”
İsmet ağabeyin yapmak istediği herkesçe bilinen ve sıkça kullanılan bir hileydi. Ben kırmızı bezi Çimbit’e dolayınca; onun dövüşçü horozu Cimbit’i başka bir horoz sanacak ve dövüşçü içgüdüsü ile ona saldıracaktı.
Fazla soru sormadan dediğini yaptım. Verdiği kırmızı bezi Cimbit’in boynuna doladım.
-”Oldu mu ağabey.”
-”Oldu, hemi de nasıl.”
Horozlarımız elimizde, karşılıklı olarak çömeldik, aramızda 2 metre mesafe var yok. Onun horozu kırmızı renkli yabancı bir horoz sandığı Cimbit’e , başı yere eğik, boyun tüylerini kabartarak, sol kanadını hafifçe yere doğru sarkıtıp, yan yan yaklaşmaya başladı. Ben de Cimbiti bıraktım elimden, birden ileri fırladı.
Ne olduysa oldu. İsmet ağabeyinki, üzerindeki kırmızı bez parçası olmasına karşın, bunun kıyafet değiştirmiş belalısı olduğunu, onunla göz göze gelince anlamış olmalı ki; kavgaya girmeden tabanları yağlayıp kaçmaya başladı. Ardından da benimki…
Başta İsmet ağabey olmak üzere herkes, dövüşçü bir horozun, tavuklardan bile korkan bir horoz parçasının önünden kaçmasının şaşkınlığı içindeydi. Bense, zevkten dört köşeyim.
Şaşkınlığını üzerinden ilk atan İsmet ağabey oldu.
-”Senin şu horozu bana sat” dedi.
O an karşısında zafer kazanmış bir horozun sahibi olmanın verdiği güvenle,
-”Satamam ağabey.” dedim
-” Çok para veririm”
-”Satamam ağabey, onu ben büyüttüm.”
-”Vereceğim para ile o horozdan 3 tane alırsın.”
İsmet ağabeyi severim ama Cimbit’in yeri başka.
O da satmama kararımın kesin olduğunu anlayınca üstelemekten vaz geçti. Omuzlarımı kaldırıp oradan uzaklaştım.
Cimbit, soluk soluğa duvarın duldasında dinleniyordu. Ona ödül olarak zibilliğimizden çıkardığım bir kaç solucanı ödül olarak verdim. Bir çırpıda yedi.

Ertesi gün ara ki Cimbit’i bulasın. Yer yarıldı içine girdi sanki. Oysa bir gün önce akşam ezanında öteki tavuklarla duvarın üstünde tünemiş uyuyordu.
Girip çıkabileceği her yeri aradım yok, yok.
Çakal geldi boğdu desem, evimiz köyün orta yerinde… İtlerin korkusundan hiç bir çakal acından ölse oraya kadar gelemez.
Aklıma İsmet ağabey geldi. Belki de gizlice o aldı. Evlerinin avlusuna girdim. Sağa sola bakarken, küçük bacısı,
-”Ne arıyon laan!”
”Ne arıyacam, elinin körünü ” dedim içimden.
Avluda Cimbitten iz bulamayınca evlerinin ardındaki zibillik gittim. Kesip tüylerini oraya atmış olabilirdi. Zibillikte de bulamadım Cimbit’in tüylerini.
Aklıma kanal boyu geldi. Kimi yaz geceleri köyün gençleri kanalın kenarında ateş yakar, içki içer, eğlenirlerdi. Belki benim Cimbit’i İsmet ağabey tünekten alıp, orada kesip yemiştir deyip,bir koşu kanala gittim. Geceden kalan külleri karıştırdım, ne bir kemik parçası, ne etrafta bir tüy, ne de Cimbit’in kesik başı…
Ondan geriye kalan hiç bir şey bulamadım.

Devrisi gün, akşam üstü evin önünde fırındak çevirirken, Çukobirlik’deki işinden dönen İsmet ağabeyi görüp selam verdim.
-”Merhaba İsmet abi!”
Yüzüme bakmadan yarım ağızla aldı selamımı.
-”Merhaba” deyip yürüdü.
Şaşırmadım desem yalan olur. Oysa her zaman samimi bir şekilde alırdı selamımı…
Eğer horozumu satmadım diye gönüllendiyse varsın gönüllensin. Horoz benim değil mi?
İster satarım, ister satmam…

Annem, yola evimizin bakan takasından başını uzatıp,
-”Yaşaaarr eve gel nerdeyse baban gelecek” diye bağırınca,
Fırındağımı ve kaytanımı cebime koydum.
-”Tulumbada elini yüzünü yıkamadan da geelmee!”
ve tulumbaya doğru seğirttim.

Yer sofrasına oturur oturmaz ,
-”Baba” dedim.”Sabahtan akşama kadar kanalın kenarında, zibilliklerde Cimbit’i aradım ama bulamadım”.
-”Belki kaçmıştır, üç beş güne kalmaz döner gelir.”
Babam daha sözünü tamamlamadan annemin gözlerini kısıp babama ”yaptığını beğendin mi ?” dercesine anlamlı anlamlı baktığını fark ettim.
Ben horozu satmaya yanaşmayınca, İsmet ağabey babama durumu anlatmış, babam da Cimbit’i ona vermiş anlaşılan. O da şefine vermiştir ellehem, ”hediye” diye.
Lokmalar boğazımda düğümlenmeye başladı. Kimse ile göz göze gelmemeye çalışarak yemek sonuna kadar konuşmadım.
2020 Ocak

#yazıdükkanıkültürsanateğitimyazıları
#yaşarnadiratillaocakyazıları
#horozumukaçırdılar

Share
Boyabat Gündemi hakkında 18296 makale
Boyabat Gündemi

13 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.