Necati Celal Çatal Hoca Yazdı ; Gözünü toprak doyursun…

“Ağaçlar tüylü tüylüdür, insanlar türlü türlüdür” diye söylenen bir sözümüz vardır. Bu insanların bir birinden farklı olduklarını anlatır.
Yüce Mevla o şekilde yaratmıştır ki; değil insanların bir birine benzemesi parmak izleri dahi benzememektedir. Zaten insanlar birbirine benzeseydi nasıl bir yaşam olurdu, düşünemiyorum.


İnsanların birbirine benzemeleri dış görünüş bakımından pek de önem arz etmez. Ama davranış ve düşünceleri bakımından değer ifade eder. Bunun için de insanların dış görünüşüne değil, iç görünüşüne bakmamız gerekir. Buna hemen itiraz edeceksiniz.” Kişinin yüzü kalbinin aynasıdır” diyeceksiniz. Ben de bu itirazınıza itiraz etmiyorum zaten. Kalbi yani içi güzel olan insanların rengi farklı olsa da, fiziki yapıları farklı olsa da hatta fiziki yapılarında noksanlık veya sakatlık olsa da bu insanların iç güzelliği dışına yansıdığından herkes tarafından sayılır ve sevilirler.


İç güzelliği olan insanlar da elbette kendi çıkarlarını düşünürler ama kendi çıkarlarını düşünürken; diğer insanların da çıkarlarını düşünürler. Kimseye zarar vermek istemezler, kimsenin acı çekmesini istemezler, kendi menfaatlerini düşündükleri gibi herkesin menfaatini düşünür ve bu yönde çalışmalar yapar.


İçi güzel olmayan insanların fiziki yapıları ne kadar güzel olursa olsun, dal gibi boyları, sırma saçları, ela gözleri, 90+60+90 vücut yapıları olsa da hep kendilerini düşünüyor, kendi beş kuruşluk menfaatleri için diğer insanları 10 kuruş zarara sokabiliyorlar ise bu insanları sevmek ve saymak imkansızdır. Bu gibi insanlar zengin olabilirler, makam ve mevki sahibi olabilirler, bazı insanlar, onlara şirin görünmek zorunda olabilirler ama o makamlardan indiğinde, zenginliği bitiğinde, kimsecikler yüzlerine bakmaz.

Hiç bir insan diğerine benzemez, bırak kardeşleri ikizler bile birbirlerinden farklıdırlar. Bir tanesi sadece kendi günlük çıkarını düşünürken diğeri yakınları ve çevresindekiler için bir şeyler yapmak, onlara faydalı olmak, kazandığını onlarla paylaşabilmek için çırpınır durur.
Yalnızca kendi menfaatini düşünenler, başkasının menfaatini düşünenlere enayi gözüyle bakmayı da ihmal etmezler.

İçi güzel olan insanlar; içi insanlık sevgisi ve yardımlaşma duygusu ile dolu fedakâr insanlardır. Bu insanlar, başkaları için çalışmayı kendilerine temel görev sayarlar; herkesin her işine koşarlar, bir gün olsun insanlara yararlı bir iş yapmadılar ise o gece gözlerine uyku gelmez. İçi temiz olan insanlar, kendi nafakalarını kazanmak için çalışırken ve iş kurarken başkalarının da yararlanabilecekleri iş kurmaya gayret ederler. Atalarından kalmış olan sermayeyi faize yatırıp onun geliri ona bol bol yettiği halde, kimseyle uğraşmasına gerek kalmadığı halde, kolay yoldan parasını yemek varken; bunu yapmaz. O, kendisine kalan bu para ile bir iş yeri açar, birkaç kişiye de ekmek kapısı açmış olur.


Bazıları işten korkarken, bazıları işsiz kalmaktan korkarlar. Emekli olan insanlardan bazıları hazırcılığı sevmedikleri için emekli ikramiyesini bir işe yatırır ve çalışır. Bağ bahçe işleri ile uğraşır, hem kendi ihtiyacını karşılar hem de başkalarına katkıları olur. Yani hazır tüketici değil üretici olur. Ama işten korkanlar, hazır yiyiciler, bu çalışanları akılları ile küçümserler ve “doymak bilmiyor, gözünü toprak doyursun” derler. Sizce hangisi doğrudur? Bir şey yapmadan hazırı yiyip ölümü bekleyen mi, yoksa gücünün yettiği yere kadar üreten mi?

Share
Boyabat Gündemi hakkında 18314 makale
Boyabat Gündemi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.