Fevzi Keyik yazdı ; Peynir Kırıntıları…

Kahvaltı tabağımdaki son peynir kırıntılarını çatala alabilmek için tabağın kenarına doğru sürükledim. Denizin de kabullenmediklerini dalgalarıyla sahile sürükleyişi düştü aklıma. Bu bazen denizyıldızı bazen bir top bazen de can vermiş bir kaçak göçmen bedeni olabiliyordu. Ufacık parçalar kum taneleri gibi dizildi boğazıma. Türkiye Doğu ile Batının arasında bir köprü gibiydi.


Suriyeli göçmen çocuğun görüntüsü belirmişti yüzükoyun kumlarda. Zaman her şeyi yutup unutturduğu gibi bunun üzerine de sermişti acımasızlığını. Peteğe arıların üşüşmesi gibi düşünceler ard arda ayaklandılar. Oysa doğudan batıya göçler günümüzde bile kaçak yollarda zorlanarak da olsa sürüp gidiyor. Sanki güneş doğudan doğuyor batıyı aydınlatıyordu.


‘Bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir’ diyen süper ve egemen güçler. Yüzyıllardır Ortadoğu da gözyaşı, kan ve savaşları sürdürmenin sınırları değiştirmenin tezgâhını kurdular. Tavşana kaç tazıya tut örneği yapay gündemlerle ayrılıkların düşmanlıkların mayasını tutturdular.

Bu coğrafyadaki yer altı yerüstü zenginlik ve kaynaklarının yandaşlarına dolaylı olarak da kendilerine geçmesinin yolunu yöntemini yaptılar. Petrol bu coğrafyanın nimeti mi yoksa külfeti miydi? Coğrafya kader miydi? Bilim ve teknolojide ilerde olmak yetmiyordu? Hammadde ve enerji kaynakları değerlendirmesini beceremeyen ülkelerin ellerinden yok pahasına alınıp bu ülkeler geri kalmışlığa yoksulluğa terk etmek en pratik yoldu Bir tarafın savunma diğerinin saldırı taraflarında olup savaş silah ve mühimmatlarını pazarlamak diğer bir kazanç yollarıydı.


İran Irak Savaşında her iki ülkenin askerleri birbirlerine; Allahüekber, Allahüekber diyerek saldırıyorlardı. Aynı ülkenin ırk din mezhep farklılıklarını da kaşıyarak siyası ve ekonomik dar boğazlara sürüklemek savaşın kıvılcımını çakmak yaptıkları değişmez yöntemlerdi.

Şunda da başarılıydılar. Kendilerince son kullanma tarihi geçmiş kendinden yararlanamayacaklarını düşündükleri yandaş ve liderleri gözden çıkarıp, yenilerine yeni görev ve sorumluluk yükleyerek sözde seçimler ya da değişik yöntemlerle işbaşında tutuyorlardı.


Bu coğrafya sönmeyen bir yanardağ gibiydi. Sözde yardım dost müttefik yaklaşımlarıyla kaşıkla verip kazanlarla geri almanın yollarını pekiştiriyorlardı. Buralardaki zenginlikleri yağmalamayı, sömürmeyi asıl görev bildiler. Ticarette siyasette ve ekonomide kendi temsilcileri bir dediklerini iki etmiyor, kalkınma gelişme atılımlarına set çekiliyordu. Bu ülkeler süper güçlerin piyonları görevindeydiler.
Geri kalmış özellikle geri bıraktırılmış bu tür ülkeler bu zinciri kırmanın yolunu bulamadılar.


Bizim yaptığımız Kurtuluş Savaşı bu uzun süreli planlarını sekteye uğrattı. Ama yılmadılar, hala değişik manevra ve senaryolarla salt bu bölgede değil, dünyanın her bir yerinde sinsi yatırım yaklaşımlarla ve düzenlemelerini sürdürüyorlar.


Geleceğini ve umudunun bu topraklarda mümkün olmadığını var sayanlar yaşamlarını hiçe sayarak ülkelerini terk edip Batı ya ulaşmanın yollarını arıyorlar. Böylece kaçak göçmen ticareti gibi iş kolu da doğmuş oluyor. Paranın olduğu yerde vicdan değersizleşiyor. Güvensiz ve yaşam zorluklarıyla donanmış tehlikeli yolculuklar tüm risklerine karşın yapılıyor. Pek çok can kaybı yaşandı. Bodrumda sahile cansız bedenleri ulaşan Aylan ve Galip Kurdı kardeşler onların sadece bilinenleri.
Görmezden, duymazdan, bilmezden gelenlere ufacık bedenleriyle yapışıp kaldılar.


Emperyalizmin; güçlünün güçsüzün hakkını gasp etmesinin, denetlenmeyen gücün neler yapacağının sonuçları yeryüzünü bu duruma getirdi. Daha da getireceklerinden başka…
23 Mayıs 2019

YAZI DÜKKANI AKADEMİ
28 Haziran 2019 Cuma

1582.Yazı
FEVZİ KEYİ

Share
Boyabat Gündemi hakkında 18293 makale
Boyabat Gündemi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.