
YAZI DÜKKANI
AKADEMİ YAZARLARI
AYŞEGÜL GÜMÜŞ
Annemin Anlattıklarından:
PATİSKAMIN KENARI
1930’lu yıllar… sırtlarımızı* yıkayıp, kurutup giydiğimiz yıllarımız! Malulen emekli bir öğretmenin beş kızından biriyim. Adım Fatma. Vakti zamanında Mısır’da vergi müfettişi olan dedemin alıp buralara getirdiği Mısır’lı Fatma’yım ben.
*
Çatır çatır yanan Adana’nın etrafını bir çit gibi saran erik bağlarının içinde çardağımızda yaşıyoruz beş kızkardeş. Hacıbayram’daki kerpiç damlı evimizi mart dedi mi terk ederdik çoğu zaman. Şimdiki Real Avm’nin karşısında bulunan tüm tarlalar uçsuz bucaksız eriklikti o zamanlar.
Issız ıpıssız bu yerde, bir sinek dınlasa duyulurdu.
Uzaktan bir kopek havlaması ya da kırılan, kesilen bir dal parçası. Zincar gibi tüneller… yollarda boy boy gangallar*. Sınırlarda koca incir ağaçları. Bağımızın ortasında çardağımız… çıkrıklı kuyunun yanında ipe mahkum , anamın helkesi*. Örtmenin altında bağlı merkebimiz Güldane. Bulgur gibi gımıl* gımıll gaynayan* toprak ayağımın altında. Sol yanımızdaki koca pelit ağacının altından konuşmaları duyuluyor Yarımağa’nın. Güneşin battığı yanda yine kavga var Kamali’ lerin erikliğinde.
*
Ya Gılıboz ile Fattum’a ne dersiniz? Herkes yaptığı ile isimlendirilir burada. Bize de ‘Kocabaşlar’ derdi komşularımız. Kafataslarımız büyük diye mi? Yoksa bir şeye önder mi olmuşlardı atalarımız bilinmez.
*
Aşağı kanaldan tarafta yine Banaduracı* Memet emmimin bağlarına sınırlardaki gangalların, karınca yuvalarının içinden yürüyerek gidilirdi bir zamanlar. Orada da irili ufaklı altı emmi çocuğu ile toprakta debelenerek geçti günlerimiz.
*
Koca koca küplere yazdan kurulan biber turşularinin katık olduğu… bir metre patiska bulsak, üstünü nakışla döşediğimiz yıllar. Bir bağdan diğer bağa gidince, komşu memleket görmüş gibi mutlu olur… ne zaman emmimgile akşam oturmasına gitsek hep uyuma numarası yapar orada kalırdım. Kaşımız gözümüzle anlaşırdık kardeş çocukları.
*
Adımızı hiç söylemez… emmi gızı, emmioğlu derdik birbirimize. Elinde idare lambası ile giderken annem. Gölgeler uzar kısalır ve ben açardım gözlerimi hemen.
“Kız Fatma yine ananı kandırdın mi” derdi emmim. Derdi de…ben çoktan horantasıyla hoplayıp zıplar ve yarın olacakların planını yapardık çoğu zaman. Nasıl olmasın? Bizde beş kız beşinin de yaptığı iş ev işi el işi.
*
Bağda budama yap, ortalığı süpür, zambaklara su taşı… incir topla, erik topla… sepete doldur yükle. Ama emmimgilde öyle mi? Kocaman bir katırları vardı. Kaysının üstüne çıkıp dalından sarkarak binerdim üstüne… yaylı beşşik gibi gezdirirdi beni.
*
Ya Sadık? Ya Ömer? Hep birlikte yılan yakalayışlarını izler, korkudan ağacın arkasına yapışırdım. Boynundan tutardı emmioğlu Ömer. Yılan yavaşça dolanırdı dirseklerine kadar .Sonra bir sıkardı boğazını hayvanin… şaaaaak… diye upuzun aşağı sarkardı koca yılan. Biz bu gösteriyi büyük bir heyecan ve korku ile izlerdik. Sonra ipe bağladıkları mumları kızgın sıcakta akrep yuvalarına daldırıp daldırıp akrep toplardı bu oğlanlar. Gözlerimi kocaman açıp coss diye tükürürdüm kuru toprağa. Teneke bir kutuya biriktirdikleri akrepleri sofaya döküp , tahta tokaçlarla öldürürlerdi. Onlar benim ilk kahramanlarımdı korkusuz kardeşlerimdi. İste bu yüzdendi benim oralarda uyuyakalmışlığım… unutamadığım… orada bıraktığım çocukluğum.
*Sırtlarımız: Giysilerimiz
*Gangal : Doğada, çayırlık alanlarda özellikle ilkbahar ve yaz zamanlarında, kendi kendine var olan, yeşil, kabuğu dikenli, iç kısmı sulu, mayhoş bitki.
*Helke : Kova.
*Gımıl gımıl: İnceden hareketli
*Gaynayan: Kaynayan
*Banadura: Domates
Fotoğraf: Gangal (kangal) bitkisi)
#yazıdükkanıkültürsanateğitimyazıları
#ayşegülgümüşşubatyazıları
#patiskamınkenarı
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.