Arzu Aytan Yazdı; Deli Kendini Asmış…

ARZU AYTAN
DELİ KENDİNİ
ASMIŞ

Ah Aysel ablacığım! Çocuktum evimizin tam karşısında otururdu. İki göz odalı boyası dökülmüş evi bir kümesi andırırdı. Küçücük bahçesinde çeşit çeşit kediler gezinir dururdu. Mahallenin çocuklarına kök söktüren huysuz bir annesi vardı. Kapısının önünde top oynayan çocuklara, bağırır kovalardı. Dünyayla kavgalı gibiydi. Ama Aysel abla öyle değildi; akşamları balkonundan hep neşeli şarkılar duyulur, bahçesindeki kedileri, çiçekleri sevip okşardı.

Hiç evlenmemişti Aysel abla nedenini kimse bilmezdi. Mahallenin kadınları bizim eve toplanınca, Aysel ablayı çekiştirip dururlardı. Biraz garipti Aysel abla rengarenk elbiseler giyer, çeşit çeşit boncuklarla süslerdi kulaklarını, gerdanını. Kırmızıyı yanaklarından, dudaklarından hiç eksik etmezdi. Bu bataklık olan mahallede açan çiçekti…

Bir gün annem yine pastalar, börekler yapıyordu. Sokuldum yanına anneciğim Aysel ablayı da çağırsan dedim. Ellerinin hamuruyla oklavayı kafama indirdi, kovdu beni mutfaktan. Misafirler gelince salona geçtiler. Bende hırsımı sofra bezinin altında ki börekten çıkardım. Bir sürahi suyu böreğin üzerine boca edip, tekrar sofra bezini kapattım.

Bir sabah ambulans sireniyle gözlerimizi açtık. Balkona çıktığımda Aysel ablaların kapısının önünde durmuştu. Huysuz annesini ambulansa götürürken Aysel abla elleri eteklerinde ağlıyor gibi mahzundu. Ambulans hareket edince arkasından el sallayıp içeriye girdi. Anladık ki Aysel ablanın annesi ölmüş. Ne bir baş sağlığına gidildi, ne cenaze törenine kimse üzülmedi umursamadı da. Çocuklar bayram havasına büründü. Oyunlarını daha gürültülü oynamaya başladılar.

Günlerden bir gün okuldan çıkmış mahalleye doğru gidiyordum. Sokağın alt başında Aysel ablayı gördüm. Çiçekli elbisesini sürüye sürüye geliyordu. Elinde sıkı sıkıya göğsüne bastırdığı kitaplara baktım. Aysel ablacığım demek okuma biliyorsun? Başını yerden kaldırmadı. Bilmiyorum ama onlar çok şey biliyorlarmış.

Dedi ve ayaklarına baka baka gitti. Dersimi bitirdikten sonra cama yapışıp hep Aysel ablanın bahçesini izlerdim. Elinde kapla dışarı çıkar önce ayaklarına dolaşan kedilerini besler. Sonra taşın üzerine oturup kitaplarına dikkatlice bakardı. Daha sonra kitabı göğe kaldırıp dakikalarca ay ışığında satırlarla sevişiyormuş gibi bir hal alırdı. Her gece hızlıca derslerimi bitirip izlediğim bu görüntü bana öyle huzur verirdi ki, rüyalarımda Aysel ablayı peri gibi görürdüm. Gökyüzüne uçar giderdi.

Yaz tatiline girmiştik. Mahallemiz daha bir gürültülü, daha bir şendi. Bense huzursuzdum; üç gece olmuş Aysel abla bahçesine çıkmamıştı. Odasının sarı lambası da hiç yanmaz olmuştu. Bahçede dolaşan kedileri, kuyruklarını havaya dikmiyor otların üzerinde yuvarlanmıyorlardı.

Eski şen mırlamaları bir bebeğin ağlama sesi gibiydi. Anneme yaklaşıp, anneciğim Aysel abla hiç bahçeye çıkmıyor taşındı mı yoksa? Dedim. Elindeki el işini bırakıp gözlüğünün altından defolup gitmiştir de mahalle pis kedilerinden kurtulmuştur dedi. Beni odama kovdu. Gece boyu düşündüm sabah annemler uyurken sessizce kapıyı açıp Aysel ablasının kapısını tıklattım. Hiç ses yoktu.

Sürekli miyavlayan ve ayağıma sürtünen kediler bir şeyler biliyorlardı. Ama ben kedi dili bilmiyordum. Bir kedinin kırık camdan dışarıya çıktığını gördüm. Yaklaşıp oradan seslendim. Yine yanıt vermedi. Dayanamayıp kendimi camdan içeriye attım. Bütün duvarlara rengarenk çiçek, kelebek resimleri çizilmişti. Aynı masal kitaplarımdaki gibi büyüleyiciydi oda.

Hiç eşya yoktu yerde birkaç minder üzerinde Aysel ablanın tozlu etekleri atılıydı. Seslenerek ikinci odaya girdim. Sallanan ayaklarını gördüğümde anladım başımı kaldırmaya cesaret edemedim. Bu odasında da duvar dibinde eski bir döşek, yanı başında tahtadan çakılmış küçük bir masa vardı. Üzerinde yıpranmış kitaplar, kurumuş ekmekler, demir bir çanak vardı. Çatalın altında beyaz bir kağıda sağı solu sinirli insanlarla dolu ortasında bir kafes içinde kırmızı elbiseli kadın vardı. Kafesin dibinde kediler dolaşıyordu.

Aynı bahçesindeki gibi sarısı, siyahı, grisi yalnız bunların beyaz kanatları vardı. Kağıdı pantolonumun cebine sıkıştırıp, Aysel ablanın sallanan ayaklarına bakarak girdiğim camdan çıktım…

Şimdi 23 yaşındayım elimde Aysel ablanın son çizdiği resim. Ben yine camımın arkasında onun yıkılmış evine bakıyorum.

Ah Aysel ablacığım ah!

YAZI Dükkani

#yazıdükkanıkültürsanateğitimyazıları
#arzuaytanhaziranyazıları
#delikendiniasmış

Share
Boyabat Gündemi hakkında 18292 makale
Boyabat Gündemi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.