
YAZI DÜKKANI AKADEMİ YAZARLARI
FUAT KEYİK
BEKİLLİ’DE ÇOCUKLUĞUMDAKİ OYUNLAR 1
Zaman zaman geçmişe, çocukluğuma götürürüm kendimi. Okul öncesini ek anımsamıyorum. İlkokul boyunca oynadığımız oyunlar aklıma geliyor. Şimdiki çocukların olduğu gibi yüzlerce oyuncak çeşidimiz yoktu. Hele hele teknolojik oyunlar olacağı hayalimizden bile geçmezdi. Ya abilerimiz ve ablalarımızdan kaptığımız ya da kendi yaratıcılığımızla ürettiğimiz oyun veya oyuncaklarla yetinirdik. Bunlardan bazılarını dillendirmek istedim. Bakalım beğenecek misiniz?
TOP OYUNLARI
Alpaslan İlkokulu’nun ilk yıllarında teneffüs ve öğle aralarında birbirimizi yakalamak ya da okulun etrafını;
“Kim hızlı dolaşacak?” diyerek koşuşturmaktan kan ter içinde kalırdık. Sonraları en çok yeğlenen top oyunları devreye girdi. Bazen bahçede o kısacık ders aralarında hemen takımlar oluşturulur, taş koyarak oluşturulan kalelere gol atmaya çalışırdık.
İçi dolu küçük lastik topları okulun kiremitleri üzerinden arkadaki arkadaşlara atmak, onlardan geri gelen topu o kalabalıkta yakalamaya çalışmak çok zevkli olurdu. Bazen tutamazdık. Top sıçrayarak bahçeyi ve dışarıdaki sokağı da geçerek okulun altındaki Hamam’ın bahçesine düşerdi.
Mahallede sokak aralarında ve harman yerindeki çimenlerde fırsat buldukça, ancak belli bir gol sayısına ulaşınca kalelerin değiştirildiği kan ter içinde kaldığımız futbol maçları oynardık. Ama ben yine de hala doyasıya bir futbol maçı oynayamadım diye hayıflanırım.
ÇİZGİ OYUNU
Beş tane eş kareyi uç uca ekleyecek biçimde yere çizimler yapardık. Avuç kadar büyüklükteki yassı taşı, kendimizce koyduğumuz kurallara göre tek ayak üzerinde bu kareler arası kaydırırdık. Ne zaman ayak veya taş çizgiye denk geldi, oyun durdurulurdu. Oyuna başlama sırasını sabırsızlıkla bekleyen arkadaş hemen başlardı taşı kareler arası kaydırmaya. Okul bahçesinde belirli yerlerde çizgileri hiç bozulmayan birkaç tane demirbaş karelerimiz bizleri beklerdi. Teneffüslere çıkıldığında buraları kapma telaşına girerdik. Bazen oyunda dakikalarca süren tartışma çıkardı.
“Bak taş çizgi üzerinde. Tamam bırak, sıra bana geldi.” Diğeri cazgırlaşır.
“Hiç bilem çizgi üzerinde değil. Değmiyor bile. ” İlkin kız erkek ayrımı yapılmazdı bu oyunda. Dört ya da beşinci sınıflara gelince erkekler çizgi oyunundan uzaklaştılar. Okul sonrası da mahallede komşumuz Adalar’ın avlusundan dışarıya sarkan incir ağacının gölgesinde bu oyunumuzu birkaç kere oynadığımızı anımsıyorum.
BİRDİRBİR, UZUNEŞEK ve GÜVERCİN TAKLASI OYUNLARI
Kalabalık bir okulda herkesin aynı oyunu oynaması mümkün değil. Kendi aralarında gruplaşan öğrenciler farklı oyunlar bulurlardı. Söz gelimi beş altı kişilik grup halinde, başlar eğilip beller kırılarak birbirinin sırtının üzerinden
“Birdirbir” diyerek atlanır.
Biraz iri cüsseli olanlar öğretmenlerin göremeyeceği bir yerde uzuneşek oyunun tadını çıkarırlar. Duvara veya ağaca yaslanan birisinin apış arasına bir başkası kafasını sokarak eğilir. Birkaç kişi daha aynen öndeki arkadaşının yaptığı gibi önündekinin bacaklarını elle tutarak kafasını arasına sokarak eğilir. Böylece gurup arkadaşları sıralanınca, aynı sayıdaki rakipleri uzaktan koşarak gelip sıçrayarak bunların sırtlarına, mümkün olduğunca en ileriye doğru atlarlar. Atlama sonrası alttaki ebeye parmakla belirlenen sayı sorulur. Ebe bilemezse üsttekiler bir kez daha atlama hakkı kazanır. Alttakilerin üste çıkabilmeleri ya tutulan sayıyı bilmesi ya da atlayan gurubun sırtlarından düşmesi ile mümkündür.
Uzuneşek hem oynayanlar hem de seyredenler açısından neşeli ve zevkli bir oyundur.
Güvercin taklası da epey eğlencelidir. İki kişi ellerini dizlerine koyarak hafifçe eğilirler ve popolarını çakıştırıp sanki bir Y harfi oluştururlar. Diğer iki kişide yandan bunların bacaklarına tutunarak arasına kafalarını sokup eğilirler. Rakipleri koşarak geldiklerinde sıçrayıp ellerini ile önde eğilen kişinin beline koyarak takla atarlar. Ne zaman birisi takla atmada başarısız olursa o zaman eğilme sırası kendilerine gelir.
KAZIK ÇAKMA OYUNLARI VE ÇELİK ÇOMAK OYUNLARI
Yerlerin nemli olduğu zamanlarda çakılı kazığı yine kazıkla devirme oyunu da güzeldir. Uçları iyice sivriltilmiş ince odun parçaları ile oynanır. Oyunculardan birisi elindeki kazığı kafası üzerine kaldırıp aşağı doğru indirip sertçe savurarak cıvık olmayan, kıvamındaki çamura saplar. Diğeri de aynı hareketle kazığını arkadaşının kazığını düşürecek biçimde çamura saplamaya çalışır. Bir sonraki de aynı amacı güder. Oyun belli bir kazık devirme sayısına ulaşıncaya dek sürer. Demirkazık bulabilenler oyunda daha avantajlı olurlar.
Okul sonrası mahallemizde oynadığımız bir başka güzel oyun da çelik çomak oyunudur. Yere kazılan küçük bir çukur üzerine yerleştirilen yirmi santimetre kadar uzunluğu olan bir ince dal (çelik), bir ucu bu çukura sokulan daha uzun bir sopa (çomak) ile ileriye fırlatır. Rakip oyuncu kendisine doğru havada süzülerek gelen çeliği yakalamaya çalışır. Yakalarsa çelik atmak sırası kendisine gelir. Eğer yakalayamazsa bu kez çukur üzerine yatay olarak yatırılmış çomağı çeliğin düştüğü yerden vurmaya çalışır. Vurabilirse sorun yok, o zaman çeliği atma sırası kendine gelir.
Vuramaz ise işi zor. Bu kez çelik bir taş üzerine bir ucu havada kalacak şekilde yerleştirilir. Çomakla bu uca vurularak havaya sıçraması sağlanır. Sonrası yine havada dönen çelik çomakla vurularak mümkünse en uzak yere atılmaya çalışılır. İşte ondan sonrası kazananı keyiflendiren yitireni üzen olay başlar. Çeliğin düştüğü yerden çukurun bulunduğu yere dek kazanan kişi, arkadaşının sırtında taşınır. Bu yüzden Amcamın torunu ve arkadaşım rahmetli Ali Güleç’le şiddetli kavga etmiştim.
Ömrümde ilk ve tek yaptığım bu kavgayı rahmetliler anam ile Alagalfa gızı Ayşe yengem zor ayırmıştı. Daha sonraları yine yakın arkadaşlığımız sürdü.
#yazıdükkanıkültürsanateğitimyazıları
#fuatkeyikaralıkyazıları
#bekillideçocukluğumdakioyunlar1
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.