
YAZI DÜKKANI AKADEMİ YAZARLARI
BEKİR SITKI KEÇECİ
GÖZYAŞININ RENGİ
Bazen, kelimelerin anlatamadığını gözyaşları anlatır… kimilerinin gözpınarlarından süzülen, kimilerinin de yüreğine akıttığı kankızıl minik damlalar. Her ne kadar, sevinç gözyaşları olsa da, bunlar, acıların akıttığı gözyaşları okyanusunda minik bir göl kadardır belki, ya da daha az.
Bilirsiniz; gözyaşının ne türü vardır, ne ırkı, ne cinsiyeti, ne inancı, ne mezhebi ne de rengi… Sorarsınız, savaş cephesinde babası öldürülmüş ve aç kalmış bir çocuğa: “Bugün yemek yedin mi?” diye. Boş gözlerle size bakar ve ellerini yüzüne kapatarak ağlamaya başlar sessizce. Döktüğü gözyaşı, size yanıt olmuştur! Acısını, öfkesini ve açlığını sığdırdığı renksiz gözyaşıyla… elleri boynunda, akan kanını durdurmaya çalışan ve “ölmek istemiyorum” diyen kadının yanı başındaki genç kızı; gözyaşları içerisinde haykırarak, “anne lütfen ölme” derken, yaşamın adaletsizliğine ve sadece annesine değil, kadın cinayetlerine de öfke saçmaktadır. Ve O’nun da gözyaşının rengi yoktur.
Sonra, iki fotoğraf karesi takılır gözlerinize, gitmek bilmezcesine… 1972 Vietnam’ında, Amerikan uçaklarınca atılan napalm bombasıyla bedeni kavrulmuşken, ağlayıp haykırarak koşan şu bilindik kız çocuğu fotosudur ilki. Ve 2019 Suriye’sinde, bombalarla yaralanmış bedeniyle kankızıla boyanmış ellerine-parmaklarına bakarak, sığınacak vicdanlar olmadığı için gözyaşına sığınan iki-üç yaşında çocuktur ikinci kare. Her ikisi de, acılarını gözyaşlarına yansıtmıştır. Hani şu rengi olmayan gözyaşı… Afrika’daki açlığın fotoğrafını çeken iki foto muhabirini anımsar mısınız? İlki, çocuk ve akbaba fotosunu çekendir.
1993 yılında, açlıktan ölecek olan çocuğu yemek için bekleyen akbabayı fotoğraflayan adam, renksiz gözyaşlarını yüreğine kankızıl akıtıp, vicdanına esir olan ve intihar eden Kevin Carter’dir söz edilen.
Aç insanları fotoğraflarken, mavi gözlerinden gözyaşını akıtıp deklanşöre basan kadın fotoğrafçıyı anımsadınız mı? Bu kadın muhabir de, çaresizliğini gözyaşlarına sığdırmıştı belli ki… Minik bir köpek düşünün, kendisine annelik yapan bir inekten ayrıldığı için, gözyaşı dökmekte. Ve, yavrularının cansız bedenlerinin yanı başlarında gözyaşı döken kedilerin, köpeklerin ve bilcümle hayvanların da gözyaşı döktüğünden haberimiz oluyor mu? Demiştik; gözyaşının rengi de, türü de olmaz!.. Bin yıllardır ağaçlara, çiçeklere ev sahipliği yapan ve insanlara oksijen, besin sağlayan toprağına siyanür dökülen dağlar ağlar. Yüzyıllardır aktığı yatağı değiştirilen ve üzerine santral yapılan akarsular ağlar; oksijen kaynağımız olsa da kesilen-yok edilen ormanlar ağlar.
Vahşi kapitalist sistemin yok etmeye çalıştığı can damarımız toprak anadır, doğamızdır ağlayan. İnanın ki, sadece kendilerine değil, insanlık için de ağlarlar. Bilirler ki, kendileri yok edilende insanlığın sonu yakındır… Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, Nişasta Bazlı Şekerler ve bilcümle sağlıksız gıdaların insan ölümlerini hızlandıracağını doğa bilir. Ya siz?.. Savaşlarda ve çatışmalarda ölen bütün insanların aileleri de gözyaşı dökmekte. Sebepli-sebepsiz ölümlere-öldürmelere isyandır gözyaşları… Hani, bazen acının dışavurumu olan renksiz gözyaşları demek istedim… Ve ne yazık ki, gariban çocuklarıdır hep ölen. Bizim çocuklarımız… Kendi evlatları, bedelli ya da çürük raporlarıyla ‘’askerlikten yırtan’’ zenginlerin ocağına ateş düşmez. Çünkü, para ve iktidar sahibidirler… Mezhebi olmaz demiştim gözyaşının, doğrudur.
Ama, bazen acısı katmerlidir alevi insanların. Aynı harekatta ölen ordu mensuplarının, mezheplerine göre devlet töreni yapılıp-yapılmaması bir devlet uygulaması olanda, akan gözyaşlarını nasıl ayırır ki vicdansızlar. Varsın şaşaalı törenleri onların olsun, toprağa düşen çocuklarının- kardeşlerinin bedenleri sağ olsun da! Demek ki, aynı gözyaşının acısı farklı yaşanıyormuş… Kısacası, farklı acılar yaşansa da, doğa ağlıyor, hayvanlar ve insanlar gözyaşı döküyor.
Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri için, doğa imha ediliyor,
insanlar öldürülüyor. Bir damla gözyaşı ve bir damla kanın karşılığını, kaç varil petrol karşılar sorarım sizlere. İnsan yüreğinde, ne bir damla kanın, ne de bir damla gözyaşının hiçbir zenginlikle karşılık bulamayacağı aşikar… Vahşi kapitalist sistem ve emperyal ‘’efendiler’’, zenginliklerine yeni eklemeler yapmak için insanların ölümüne neden oluyor ve doğayı tahrip ediyor. Savaşları bunun için. Kadınlar ve çocuklar bu nedenle öldürülüyor.
Ol hikaye, varsılların savaşında çocuklar anne-babasız, anne-babalar evlatsız bırakılıyor. Ve bizler, tüm insanlık için, bizlere yaşam kaynağı olan doğamız için, toprakanamız için barış istiyoruz. Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımız için barış diyoruz. İlle de çocuklarımız için… Ne yazık ki bugün, ne dünyada barış vardır, ne bölgemizde, ne de ülkemizde… Hiroşimada şeker yiyemeden ölen çocuklar, barışı göremediler. Ancak, Vietnam da ABD’nin napalm bombalarıyla yanan ve çırılçıplak koşan çocuklar da barışı göremedi.
Tıpkı, günümüzde İsrail Siyonistlerince katledilen Filistinli çocukların, Afrika’da, Uzakdoğu’da Latin Amerika’da ve dünyanın birçok yerinde katledilen, açlıktan ölen çocukların da barışı göremediği gibi… Ve panzer altında ezilen, köydeki evlerinin yakınındaki kırsalda buldukları bombanın ellerinde patlamasıyla parçalanan, bombalanan mahzenlerdeyerleşim yerlerinde katledilen bebek ve çocuklar, kara kaşları ve şapkasıyla tüm dünyaya gülümseyişini bırakan çocuklarımız da barışı göremedi…
Peki, daha kaç milyon çocuk, kaç milyon kadın ve erkek, kaç milyon aile barışı göremeyecek. Evet, dünyanın her dilinde güzeldir barış sözcüğü. Barış deriz biz, ve Arapça salam, Kürtçe aşiti, Yunanca eirini, Afrikaca vrede, Baskça bakea, Fransızca paix ve İngilizce peace diye bir karşılık verir dünyanın bir çok yerinden kardeşlerimiz…
Hepimiz aynı şeyi söylüyoruz, barış hemen şimdi!.. Peki, dünyayı güzelliklerle sarmalayacak olan, çocukların mutlu, kadınların korkusuz, insanların huzurlu olduğu, neşenin her tarafta hüküm sürdüğü, gerçek kardeşliğin başat kılındığı ve doğanın dingin ve bereketli olarak kendi mecrasında güzellikler saçtığı barış içinde bir dünya için ne yapıyoruz. İşte asıl mesele bu!.. Renksiz gözyaşlarımızın, doğamıza saçılmadığı bir dünya özlemiyle.
22 EKİM 2019 TÖMÜK/MERSİN
#yazıdükkanıkültürsanateğitimyazıları
#bekirsıtkıkeçeciekimyazıları
#gözyaşınınrengi
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.